Antik Yunan’ın satir oyunlarından hayvan imgeleriyle çevrelenmiş çağdaş eserlere uzanan süreçte, tiyatro ve hayvanın sıkı birlikteliğini görmek mümkündür. Ancak bu eserlerin çoğunluğunda hayvan, insan eğlencesi için kullanılan bedenler ya da insanı anlamlandırmak için yararlanılan metaforlar olarak sınırlandırılmıştır. 20. yüzyılın son çeyreğinde hukuktan felsefeye, beşeri bilimlerden politikaya birçok disiplinin kavşak noktası olan hayvan çalışmaları, Kartezyen düalizme yaslanan insanmerkezci tutumun hayvanı hapsettiği sınırları ve aşağı pozisyonu sorgulamaya açar. İnsan-hayvan hayatının birbirine bağımlı ve dolanık olduğu gerçeğinden ve hayvan çalışmalarının yarattığı güncel paradigma değişikliğinden hareketle bu kitap, 21. yüzyıl İngiliz tiyatrosunda hayvanın nerede durduğu sorusuna odaklanmayı ve bu yolla “antroposentrik normali” ihlal etmeyi amaçlamaktadır.