Ağaç olmanın zor yanı, nerede büyümüşsen bir adım atamadan orada sâbit kalmandır. Hele de gövden kalınlaşmış, boyun uzamış, yaşlı bir ağaçsan. Geçmişin hatıraları ile baş başasındır; ne sevdiklerine gidebilirsin, ne de istediğin zaman onları görebilirsin. Beklemektir ağaç olmak, dört bir yana uçan özgür kuşlara, ülkeler gezen rüzgâra heveslenmektir. Sabretmektir ağaç olmak, her mevsime alışmak, her renge boyanmak, geceye gündüze, Güneşe, Aya, yıldızlara eşlik etmektir. Ağaç olmak başlı başına özlemektir; gölgenizde oturan, dallarınızda konaklayan her yüzü, her sesi içinizde hissetmek, yeniden görmek/duymak hasretidir.
Gelin ey göçmen kuşlar, dallarımda soluklanın. Siz kumrular yuva yapın yapraklarımın arasında. Çocuklar nerede kaldınız, salıncak kurun dallarıma, neşeyle şarkılar söyleyin, çığlıklarınız, gülüşleriniz yükselsin bana. Siz âşıklar, canım yansa da adınızı kazıyabilirsiniz gövdeme. Arkama saklanıp gelecek günlerin mutlu hayallerini kurabilirsiniz. Toprağı kazanlar, tohumu atanlar siz de bir ara verin dinlenin gölgemde. Yaslanın bana. Suyunuzu, ayranınızı serinliğimde yudumlayın. Ey derviş, namazını yanımda kıl, zikrini benimle çek. İstersen gözlerini kapatıp uzan biraz, en güzel rüyalarına ortak et beni. Piknik yapanlar, sizi de merak ettim kaç haftadır. Ağustos böceği, sen de olmasan ne kadar sessiz geçecek gecelerim. Sâyende uyanık kalıyorum da kayan yıldızlara, ateş böceklerinin nazlı uçuşlarına şahit oluyorum. Şairler, ressamlar neredesiniz? Yalnızlığın şiirini yazmak, resmini çizmek istemez misiniz? Yapraklarımı açarken bir başka güzelim, dökerken bir başka.
Evet! Yalnız bir ağacım bozkırda, dallarım gökyüzüne uzanmış, köklerim ise toprağın karanlığında yol bulmuş.