İslâm düşünce okulları, deyim yerindeyse bir açıdan, nass ile akıl arasındaki ilişkiye verdikleri anlamlara ve bu iki otorite arasındaki hiyerarşinin nasıl kurulması gerektiği hususundaki yaklaşımlara göre şekillenmişlerdir.
Nassların, İslâm düşünce okullarının ihtilaflarında farklı farklı anlaşılması, bu okulların merkeze aldıkları ana düşüncelerle doğrudan ilişkilidir. Halku’l-Kur’an konusunda hem Ehl-i Sünnet, hem Mu’tezile genellikle aynı delillerden yararlanmakla birlikte, birisi kelâmın Allah’ın kadim sıfatı olduğunu, diğeri onun fiili ve yaratması olduğunu benimsemiştir. Her iki ekol de Kur’an nasslarını delil getirmiş, ancak gerek nassların delil oluşu konusunda, gerek onlardan çıkardıkları sonuçlarda ihtilaf etmişlerdir.
Ehl-i Sünnet, Kur’an nasslarının birinci derecede delil oluşunu kabul edip sistemini buna göre inşa ederken Mu’tezile aklın önceliğini kabul etmiştir. Ehl-i Sünnet, nassların içinden inancın felsefî temellerini bulmaya çalışırken Mu’tezile, aklın ontolojik ve epistemolojik önceliği gerekçesiyle nassları, belirlediği ilkeler doğrultusunda anlamış ve Ehl-i Sünnet’e nazaran daha çok tevil yapmıştır. Elinizdeki kitap, çetrefilli tabiatı ve sosyal-siyasî uzantılarıyla İslâm düşünce tarihindeki yerini almış bir sorunu vesile ederek, düşünce okullarının oluşumundan, dilin ve anlamın doğasına ilişkin tartışmalara kadar çok önemli ve sorunlu alanlarda ufuk açıcı yaklaşımlar öneriyor.