Bir tabur ateş böceği fenerleriyle ilerliyor, pırıltıları oynaşan yaprakların arasında görünüp kayboluyordu. Lacivert ortancalar hüzünlü, mor salkımı taşıyan dallar selviye sarılmış, yığın yığın hatmi ve şakayıklar enfes kokular saçarken yine ve yeniden canlanıyordu toprak. Üç ayların teşrifiyle Ramazan ayının nefesi duyulmaya başlamış, uzun günlerin korkusu sarmıştı beni. Gündüz kelime-i tevhidlerle kıpırdayan dudaklar, kandil akşamları ferahlıyordu. Tazelenme zamanı gelmişti ruhların.
Sokaklarda kaz sürülerine rastlanılan yıllar. Dudaklarından sürekli zikir dökülen bir babaanne, rüyasının en derin yerinde torunlarını sarıp sarmalayan muzip bir anneanne, köşkün her odasına zarafeti yansıyan zevk sahibi bir kadın, babalarına hayran iki kız çocuğu ile minik Yusuf, emektarlar, aynı bahçeyi paylaşan diğer aile fertleri... Ve hepsinden öte köşkte herke- sin sevip saygı duyduğu vakur bir aile reisi...
Ayın Parlak Zamanı büyük bir ailenin bereketi, bir gönül borcu ve geçmişten bugüne solmayan güzellikler...