Türk okuyucusu için Türk Dünyası dendiğinde ilk akla gelen Orta Asya olduğunda, Türkistanla aramızda köprü olan Güney Azerbaycan nedense garip bir şekilde atlanır. Oysa, Kuzey Azerbaycanla birlikte, Türk Dünyasının tarihi, siyasi ve kültürel coğrafyamızın tabii bir parçasıdır Güney azerbaycan. Güney Azerbaycanla ilgili hafızadaki bu atlama, kısmen İran İslam Devriminden sonra yeni rejimin baskı ve takibatından bir yolunu bulup, Türkiye'ye sığınan Güney Azerbaycanlı kardeşlerimiz sayesinde haberdar olduk desek abartmış olmayız. Daha da acısı, Güneyli kardeşlerimiz için yeni rejimin Türkler için nice çetin yılların başladığından neredeyse hiç haberdar olamadık. İran İslam Devrim sonrası başlayan insan avı, toplu idamlar, ardından başlayan İran-Irak savaşı ve bu kaos içinde canlarını kurtarmak için akla ziyan maceralarla başlayan kaçak göçmenlik, yollara, dağ başlarına, nehirlere bırakılan onca canlar, insanlık trajedisini Güney Azerbaycan Türklüğü üzerinden timsali olmuştur. Bu büyük kargaşada tam olarak nelerin olduğunu resmi olarak bilmek mümkün olmamakla birlikte, tam da o dönemde rejimin takibatına uğrayarak, ağır işkence ve hapishane hayatından sonra kaçak olarak Türkiye'ye, daha sonra İsveç'e yerleşen Güney Azerbaycan aydınlarından Mir Musa Haşimi o döneme ait kaleme aldığı hatıralarında, devrim öncesinden, İslam devrimi ve İran-ırak savaş dönemi İran'ının ağır toplumsal kırılmalara uğradığı siyasi ve kültürel tarihine ışık tutmaktadır.