“Âlimlerin hayat hikâyelerini öğrenmek ve ders halkalarında bulunup onlarla hemhâl olmak, bana pek çok fıkıh meselesinden daha
öncelikli geliyor. Zira bunlar, ulemâ topluluğunun âdâp ve ahlâkı demektir.”
İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe (r.)
“Ben bu topluluğun içerisinde, Zünnûn-i Mısrî’den (r.) daha çok seyahat eden ve Allah dostlarıyla birlikte olan başka birisini görmedim.
Ve bu topluluk içinden özellikle onu şeçtim. Çünkü o, kadın-erkek sayısız sâlihle defâlarca buluşmuştur. Böylece Zünnûn’u anarak,
bereketleri umulan büyük bir topluluğu da anmış olacağız... Topluluğun anılmasındaki rahmet, kimin nefsine inmişse anma bittiğinde
nefislerdeki rahmet de yok olur gider. Fakat bu rahmet kimin gönlüne girmişse orada sâbit kalır, yerleşir ve o kişi de –Allah onlardan
râzı olsun– onların zümresine dâhil olur...”
Şeyhü’l-Ekber İbn Arabî (k.s.)
"Bu kitapta üstatlarından bahseden ve bazen kesin bir nostaljiyle hatıralarını çağrıştıran iki insanın samimi tanıklığına dikkat çekiliyor:
İbn Arabî’nin gözünden Zünnûn ve aynı şekilde Zünnûn’un gözünden İbn Arabî. Karşılaştığı velîleri anlatan Zünnûn ve ona heyecan
verici bir saygı duyarak içtenlikle içini döken İbn Arabî."
Roger Deladrière
Şeyhü’l-Ekber İbn Arabî’nin kaleme aldığı bu eserde, ilk dönem sûfîleri arasında en çok dikkat çeken simalardan birisi olan Zünnûn-ı
Mısrî anlatılıyor. Zünnûn-ı Mısrî’nin menkıbeleri, hayatı, tanıdığı sûfîler, sözleri ve tasavvuf anlayışı merceğe alınarak bir sûfînin
şahsiyetinde düşünce ve eylem bakımından bütün bir tasavvuf ele alınıyor.