Ne Haçlı Seferleri, ne Moğol saldırıları ne yirminci yüzyıl başındaki bitmeyecek sanılan emperyalist istila girişimleri ne de günümüz ittifakları bu serüveni Türk milleti aleyhine döndürebilmiştir.
Konjonktür Osmanlı Devleti'nin ne kadar lehine ise Türkiye için de aynı iddiada bulunabiliriz. Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu coğrafyalarına baktığımızda bunu açıkça görebilmekteyiz. Tek sorunumuz akıllı politikalar geliştirmek, aklıselimden ve barışçı siyasetten vazgeçmemek.
Denizlerle çevrili ve Asya'nın ortalama yüksekliği en fazla olan bu ülkenin ebediyen bize yurt olmasının bedelleri de mutlaka büyük ve ağırdır; ancak bu bedellerin karşılanması imkansız değildir. Bunun yolu, suni iç sorunlarını insan hakları ve evrensel ahlaki değerler çerevesinde cesaretle çözen, ekonomik kalkınmasını üreterek sağlayan, özgün savunma araçları geliştiren, uluslararası ilişkilerde barışı esas alan güçlü bir Türkiye yaratmaktan geçer.
Türkiye'nin istikrarsızlıklara açık üç bölge içerisinde (Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu) bir istikrar adası, demokratik bir model, sorunlara çözüm odaklı yaklaşan bir önder, gerektiğinde başvurulacak bir bilge, kapısı her an çalınabilecek iyi bir komşu olma gibi çok stratejik ve insani sorumlulukları vardır. Bu sorumlulukları yerine getirdiği ölçüde değeri artacak ve ömrü uzayacaktır.