İslam, 2010 yılı Türkiyesinde sosyal hayatın merkezinde en dinamik ve belirleyici yapıdır.
Ülkemizde, insanların doğuştan kazanmış oldukları, temel hak ve özgürlüklerin, eşit yurttaş, eşit insan olma taleplerinin kendi yerel kültürel değerleri üzerinden dile getirilmesi, doğal olarak İslamın merkezi ağırlığını artırmıştır.
İslam çevrede ve toplumdaki mağdurların merkeze, yönetici ve hakim unsurlara karşı, hak arama, kendi varlıklarını ifade etme ve bulundukları zorlukları aşmada dayandıkları bir moral, fikir ve iddia olmuştur.
Günümüz Türkiyesindeki sosyal değişim ve gelişimin en güzel yanı, bu gelişimin, artık ciddi bir birikimimizin de olduğu demokrasi içerisinde olmasıdır. Şöyle bir düşünürseniz, bu husus insanlık açısından dikkate değer bir örnektir.
İslamiyet sağlıklı, mutlu ve dengeli bir toplum için bireylerin erdemli insanlar olmasını ister.
Bir ülke sosyal alt yapısını ve kurumlarını çok mükemmel hale getirebilir.
Müslümanlık bir yaşlı ve düşkünün elinden tutmak, bir yetimin yanağını ve başını her zaman okşamak, onların üzerinden bu şefkatli eli hiç çekmemektir. Bunları yapmak için insanoğlunun paraya pula da ihtiyacı yoktur. Bu şefkat öz anne babalığın yerini tutmasa da ondan daha önemlidir.
Müslümanlık hak yememedir, hiç zarar vermeme, hep faydalı olmadır. Hiç kimseye, hiçbir zaman burada insanlık yok mu? dedirtmemektir.
Sözümüzün özünü Yunus Emre ile tamamlayalım.
Sevelim, sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz