Harran Ovası sıcaktan cayır cayır kavrulurken, bir
kamyon,
Gaziantep,
Kahramanmaraş
ve
Osmaniye'ye doğru bağıra bağıra gidiyor. ...
Kamyonun kasasında bir sürü insan, üç kuruş para
kazanma derdinde... Aralarında çocuklar da var...
Cansu ile Fırat, ilk kez ilçe sınırları dışına çıkıyorlar.
Yeryüzünde başka dağların, ovaların, ırmakların ve
insanların olduğunu gördükçe hayrete düşüyorlar...
Çukurova'da, yeşilin tonları arasında, kar beyazı
pamuk tarlalarına ulaştıklarında, artık işbaşı vakti
gelmiştir. Günlerce, haftalarca çalışıp yorulurlar;
yanarlar,
kavrulurlar.
Yılanlar
gibi
kabuk
değiştirirler. Toros Dağları'nın yanı başında;
Ceyhan Irmağı'nın kıyısında, uçsuz bucaksız
tarlalarda ırgat olmayı, ırgatlar gibi yaşamayı
öğrenirler. Ve o çocuk yürekleriyle; eski bir bisiklet
ve birkaç elbisenin hayali içinde, mutluluğa ve
umuda yelken açarlar. Bir serüvenden ötekine;
bazen düş kırıklığına, bazen isyanlara, bazen de
cılız
umutlara
sarılırlar.
Hiç
bilmedikleri,
düşleyemedikleri gizemli hayatları keşfederler. Ve
en önemlisi, "özgürlüğün insan, insanın kitap
olduğunu" anlamaya başlarlar.