Beni oraya getiren güç umurumda değildi. Yok olup gittikten sonra ardımdan yaşanacaklar beni hiç mi hiç ilgilendirmiyordu. Bir okul, bir kütüphane, bir tiyatro salonu, hayaleti olmadan da ayakta kalabilirdi elbette. Ama bir hastane bensiz ne yapacaktı! Hayır, hayır. Kendimi vazgeçilmez bulmuyordum, sadece evi gerçekten ev yapanın “anne” olduğunu bilmek gibi bir şeydi bu. Burayı, bu hastaneyi, bunca zamandır bir yuvaya çeviren bendim. Çünkü sizler, ben incecik kıymıklarımı batırmadan anlamıyordunuz hayatınızın kıymetini. Ben sizi iyi birer insan yapıyordum. Üzerimizde dolaşan bir ruh. Her şeye dokunuyor. Bozuyor, değiştiriyor, karıştırıyor ve yeniden şekillendirip anlatıyor. Eski bir kitaptaki şiirler yeniden yorumlanıyor, yeni durumları ifade ediyorlar artık; bir niyetçi tavşanının iyi niyeti, yardım teşebbüsü pahalıya patlıyor; salgın hastalığın getirdiği yeni durumun yarattığı düzende komşuluk, insanlık, yaşam yeniden şekilleniyor; ölülerin eşyaları bir hayatı baştan başa yeniden kuruyor… Yaşlılık, arkadaşlık, kısmet, gerçek, hayat, mutluluk, iyilik, şans, cesaret gibi kavramlar alışılmışın dışında karşılıklarıyla Dilsizler Bandosu’nda.