Bilinen tarih boyunca insan, ilk yaratılışını anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmıştır. Hatta bir tarihçinin deyimiyle, "Tarih yaratılışla başlar." Çünkü tevhide ve yaratılışa inanan tarihçiler, başta Yahudiler ve Hıristiyanlar, tarihi Hz. Âdem’in yaratılışı ile başlatmışlardır. İslam tarihçileri de bu geleneğini sürdürmüştür. Eski Ahid tarihi kronolojiyi takip eder ve anlatıma yaratılış kıssasıyla başlar. Aslında tarihe not düşerken yaratılışla başlama geleneğinin köklerini, semavî üç dinin kutsal metinlerinin yazılmasının öncesine, bugün elimizde çivi yazısıyla yazılmış tabletleri bulunan Sümerlere kadar götürebiliriz. Esasen İslam peygamberi Hz. Muhammed’in (as) sünnetinde var olan değer verme ahlakının temel dayanağı gördüğümüz insanın yaratıldığı ilk andan itibaren değerli olduğu ve değer görmeye programlandığı tezimizi temellendirmek amacıyla insanın yaratılışı konusuna eğildik. Bu teze göre, Allah Resulü bir insan olarak sahip olduğu değerin en derin farkındalığını yaşamış ve etrafındaki varlıklara; en yakınındaki insanlardan başlayıp aile bireyleri, çocuklar, gençler, yaşlılar devamında hayvan, bitki, eşya ve çevreye değer vermiştir. Bugün sünnete uyma adına bu değer verme davranışını hayatımıza aktarmalıyız. İnsanlık tarihi kadar eski yaratılış anlatılarında ortak motiflerinin insanın değerli oluşunu ve değer görme ihtiyacını vurgulaması, tezimizin çıkış noktasının sağlamlığını göstermektedir