Cam kenarındaki sıramdan okulun bahçesini izliyordum. Dersi dinlediğim yoktu. Hangi hocanın
geldiğini bile bilmiyordum sınıfa. Okul bahçesinin köşesindeki kömürlükteydi gözüm. Onun eski
tahta kapısının arkasında bir torba, içinde de kemiklerim vardı. Biri oraya girer de bulur diye
ödüm kopuyordu. Annemin bulmasını istemediğim için kemiklerimi yanımda getirmiştim. Onları
vücudumdan niye çıkardığımı bilemez, telaşa kapılırdı görse. Babamın savaştan döneceği
meçhulken bir de benimle uğraşmamalıydı. Perişan olurdu üzüntüden. Okulda sıramın altına
koyar, yanımdan ayırmazdım bir yere gidecek olsam. Gelirken yolda Yusuf'la karşılaşmasaydım
tabii...
Dünyanın Kemikleri, güçlü dili, dünyaya başkaldıran üslubu ve soğukkanlı sesiyle edebiyat
kamusuna sağlam bir adım atıyor. Selman Nuriler'in öyküleri okura bir rahatlama sunmak şöyle
dursun onu huzursuz ederek dünyanın sadece kemiklerden ibaret boş bir varlık olduğunu
hatırlatmaya çalışıyor.