Tasavvuf geleneği, sözlü kültür etrafında şekillendiği gibi söz üzerinden özgün bir kültür de inşa etmiştir. Kâlû belâda Allah’a verilen
kul olma sözünü yerine getirme gayesi, seyr ü sülûka giren dervişin, bu yolda sabit kadem olacağına dair verdiği söz ile vücut
bulmuştur. Buna göre derviş, hak olan sözlere kulak tıkamayacak, onları cana minnet bilecek, söz tutacak yani tekke tabiriyle nutuk
haklayacaktır.
Tekkelerde sözlü kültür üzerinden toplumsal hafıza nasıl inşa edilmektedir?
Şeyhler sohbetlerinde dervişlere neler anlatmaktadır?
Kıssalar, menkıbeler ve hikâyeler aracılığıyla neler aktarılmaktadır?
Zikirlerde ve meşklerde okunan ilahiler hangi temaları nasıl işlemektedir?
Sosyolog ve kültür araştırmacısı İskender Cüre, on yıllık bir çalışmanın ürünü olan ilk kitabında, tasavvuf geleneğinin incelikli yapısını,
“eleştirmekten çok anlamaya yönelik bir bakış açısı”yla ele alıyor. Duyan Gelsin Bu Meydane, okuyucuyu Halvetî-Cerrâhî tekkesine
misafir ederek tasavvuf tecrübesinin derinliklerini anlamaya davet ediyor.