Hiç kimse dünyaya yönetici olarak gelmiyor; yönetici olarak gitmiyor. Hatta yöneticilik, diğer tarafta bize sorgu sual vesilesi oluyor. Bu dünyada yaptığımız iş ne olursa olsun, insanların yararına iş yapabiliyor, onların rızasını, onlardan önce Allahın rızasını kazanabiliyorsak elimizde avucumuzda bir şeyler kalıyor demektir.
Pazardaki satıcı için bizim yöneticiliğimizin bir anlamı yoktur. Ama o satıcı bizim hayatımızın bir parçasıdır. Onunla nasıl dikkatle ilişki kuruyorsak, sözgelimi domateslerden seçme yapmak için izin isteyecek kadar nazik davranıyorsak, bütün çalışmalarımızada aynı nezaketi göstermek zorundayız.
Okulda yönetici iseniz, pazarda alıcı, mahkemede tanık yada sanık, hastanede hasta ya da ziyaretciyizdir ve hep bize nezaketle davranılmasını bekleriz. Çoçuğumuz bile bizden nazik olmamızı bekler. Untmamalıyız ki çalışanlarımız en az onlarkadar nezaketi hak ediyor.
Onlardan ayrıldığımız gün onların gözünde değerimizde bir azalma olmuyorsa iyi bir yöneticilik yapmışız demektir ve bu, yönetim bilgimizden gelmez iyi insanlığımızdan gelir. Öyleyse ahlaklı, iyi bir insan olmanın iyi bir yönetici olmada ilk şart olduğunu unutmadan yöneticilik yapmalıyız. Hayatın yöneticilikten ibaret olmadığını ve yönetmenin hazzından daha üstün hazlar ve idealler olduğunu unutmadığımız sürece yaşadığımız her an, hanemize yazılmış puandır.