Elinizdeki kitap Türk tarihini peygamberler tarihi ekseninde okumaya dair paradigmanın eseridir. Türk tarihinin başlangıç zamanını belirlemeye odaklanan çalışmaların hemen tamamı Türklüğü zamansal olarak “İslâm öncesi Türklük-İslâm sonrası Türklük” şeklinde tasnifle bölmekte ve Selçuklu-Osmanlı-Cumhuriyet geleneğindeki Oğuzcu anlatıyla ele almaktadır. Bu yaklaşım Türklerin toplumsal tarihine ilerlemeci perspektifle yaklaşmakta, onu Akdeniz uygarlıkları (Mısır, Roma, Batı) havzasına sıkıştırmakta ve insanlığın “ilkel” (göçebe, pagan) toplumdan “ileri” (uygar, Tek Tanrılı) topluma doğru geliştiği varsayımından hareket etmektedir. Göçer-Evli Uygarlık Tezi’ni ortaya koyan bu çalışma ise bu tarih dizimini reddetmekte, Türk Milleti’ni “bin boy” olarak görmekte, Türkleri tarihte birleştiren ana tasavvurun kadim zamanlardan beri “Tek Tanrılı ve uygar” olduğunu ileri sürmektedir. “Uygarlık” kavramı akademik ve entelektüel literatürde “yerleşik” toplumlara özgülenmekte, tarihte ortaya çıkmış “göçer-evli toplum” sisteminin “başka bir uygarlık” olarak varlığına dair hakikat örtülmektedir. Türkler “yerleşik uygarlık-hiyerarşik oluş” durumunda yaşarken göçebeliğe geçmiş ve kurdukları sistemle insanlığa “yatay uygarlık-heterarşik oluş” (Deleuze) durumunu öğretmiştir. Yerleşik uygarlıklar hiyerarşik olup, “konik”, göçer-evli uygarlık ise heterarşik olup, “balık ağı” biçiminde örgütlenmeye sahiptir. Tarih boyunca tüm peygamberler de “yerleşik uygarlıklar” denilebilecek tekasürcü/sermayeci/birikimci toplumlara gönderilmiş ve onları, “kulu kula kul eyleyen” yapılanmalarını terk etmeleri konusunda ikaz etmiştir. Türk boylarının içinde tarihin bütün zamanlarında “Hanif” dinli toplulukların ve siyasî teşkilatlanmaların bulunması ve Bozkır Uygarlığını teşkil etmesi, bu milletin peygamberlerin izini takip ettiğini göstermektedir.