Çiştiyye tarîkatı, Hind alt kıtası gibi siyasî, ictimaî ve dinî farklılıklar açısından problemlerin yaşandığı çetin bir coğrafyada ortaya çıkmasına rağmen kısa bir zaman diliminde Hind alt kıtasına yayılmayı başarmıştır. Bu başarıyı Muînüddîn-i Çiştî ve halîfelerinin güzel ahlâkları ve ilmî yetenekleri sayesinde elde etmiştir. Muînüddîn-i Çiştî’nin gittiği Hind alt kıtası toplumunun katı ve gayr-i müslim oldukları biliniyordu. İslâm’ın temsilcisi konumunda olan Muînüddîn-i Çiştî, toplumu ikna etmek için çok nazik ve hassas davranması gerektiğinin farkındaydı. Bu yüzden Muînüddîn-i Çiştî ve halîfeleri halkı İslâm’a ve Çiştiyye tarîkatına davet ederken bazı prensipler çerçevesinde hareket etmeye gayret ettiler.
Çiştiyye’nin bu denli yayılmasında en etkili sebep hiç şüphesiz Muînüddîn-i Çiştî’nin bizzat kendi şahsiyetidir. Hem ilmî hem de tasavvufî bir şahsiyete sahip olması onu dinî açıdan liderlik konumuna getirmiştir. İnsanlara hoşgörü ve sevgiyle yaklaşması onun toplumsal kabul görmesinde hızlandırıcı rol oynamıştır. Nitekim o, dinin insanlara hizmet etmek olduğunu, mürîdlerine deniz gibi cömert, güneş gibi şefkatli, toprak gibi mütevazı olmaları gerektiğini vurgulamıştır. Ayrıca Muînüddîn-i Çiştî’nin tasavvufî yaşantısı, sünnet-i seniyyeye tâbi olmadaki ihlâsı, bid’at ve hurafelerden kaçınması, şerîat konusunda hassas olması, mürîdlerine ve topluma karşı tevazu göstermesi gibi özellikleri halkın kendisine sempati duymasında ve tarikatın yayılmasında büyük etken olmuştur.