Hz. Peygamber’in hadis ve sünnetinin mahiyeti ve kapsayıcılığı hakkında geçmişten günümüze birçok tartışma yapılmıştır.
Yaşadığımız çağda da bu tartışmaların farklı boyutlar kazanarak iki ana eksende devam ettiği görülmektedir. Bunlardan birincisi Hz.
Peygamber’den günümüze kadar nakledilen ve hadis kitaplarında yer alan bütün hadis rivayetlerini hiçbir fiilî ayrıma tabi tutmadan
Rasûlullah’a ait sünnet olarak kabul eden bir gruptur. Diğeri ise Hz. Peygamber’den nakledilen rivayetlerin hepsine ret düşüncesiyle
yaklaşıp bir nevi hadis/sünnet inkarcılığıyla ön plana çıkan ve bunların delil olamayacağını kabul eden anlayıştır. Bu iki anlayış ya da
düşüncenin Hz. Peygamber tasavvuru, onun hadis ve uygulamalarının sağlıklı ve gereği gibi anlaşılmasına bir yararı olmadığı tam
aksine zararının olduğu da bilinen bir husustur. Sözü edilen iki anlayış sonuç itibarıyla hiçbir düşünme zahmetine katlanmadan ya
baştan tamamen kabul ya da tamamen ret ilkesi ile hareket ederek işin kolaycılığına gitmektedir. Kur’an’ın ifadesiyle âlemlere rahmet
olarak gönderilen Hz. Peygamber ve onun sahih sünnetini oluşturan fiillerinin birçoğunun da evrensel olması inkârı mümkün olmayan
bir durumdur. Sözü edilen olumsuzlukların önüne geçebilmek için Hz. Peygamber’in beşerî yönünün, onun teşrii bakımdan fiillerinin
mahiyetinin ve kendine mahsus fiillerinin iyi ayırt edilerek hareket edilmesi Kur’an temelli sünnet bilincinin oluşmasında önemli bir
yer tutmaktadır.