Günübirlik bir fikir hayatının tabii bir neticesi olarak tezatlara, manasızlıklara, hatta
edepsizliklere düşüyordum. İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi
aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimî bir mesulünü
bulmuştum. Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün
hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün
cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne
şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması. İçimizdeki şeytan
pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu. İçimizde şeytan yok. İçimizde aciz var! Tembellik
var! İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey, hakikatleri görmekten
kaçmak itiyadı var...