XII. yüzyılın ilk çeyreğinde Suriye ve Irak’ın iki önemli şehri olan Halep ve Musul, istikrarsızlıklar ve çaresizlikler içinde kıvranıyor, Haçlı tehdidi, kıskançlık ve hakimiyet mücadeleleri bu iki şehri derin acılarla sarsıyordu. XII. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren bu şehirlere vali ve atabeg olarak sahip olan İmâdüddin Zengî, sanki ateşten bir gömlek giymişti. Bölgede birliği sağlamadan Haçlılarla mücadele edilmesinin yanlış olduğunu edindiği tecrübelerden çok iyi bilen Zengî, Franklar karşısında destanlar yazdı. Esârib’den Kınnesrin’e, Montferrand Kalesi’nden Şeyzer’e kadar pek çok bölgede Haçlılara karşı zaferler kazandı. Onun döneminde iki kez böl-geye gelen Bizans İmparatoru Ioannes Komnenos, Zengî karşısında aciz kaldı. İzlediği strateji ve kurduğu istihbarat örgütü ile Haçlılarla Bizanslılar’ı birbirine düşürdüğü gibi, onlar karşısında zaferler de kazanarak savaş meydanını kaçarcasına terk etmelerini sağladı. Sonunda da en büyük düşünü gerçekleştirerek Urfa’yı Haçlılar’ın elinden almayı başardı. Bu karışık dönemde ilmin ve âlimlerin ne kadar önemli olduğunu bildiği için medreselerde tedris faaliyetlerine önem verdiği gibi âlimleri de kollayarak onlardan yeterince faydalanmayı ihmal etmedi. Muhasara ettiği Caber Kalesi önlerinde öldürüldüğü zaman, geride Nureddin Mahmud Zengî gibi bir oğul bırakmış, Zengîler Devleti’ni de kurarak tarihin akışını değiştirmişti. Ne de olsa kahramanlar ölseler dahi, ölümsüz eserleri ve geride bıraktıkları mirasları ile yaşamaya devam ediyorlardı. İmâdüddin Zengî de bunlardan birisi idi. Ayrıca o Urfa fatihi, İslâm’ın kahraman bayraktarı, bölgenin de saygın bir lideriydi