Geçmişte fukahâ, toplumla yüzleşmeye dayalı din dilini fıkha uyarlayarak dinin idealleri ile toplumun gerçekleri arasında bir denge kurmayı büyük ölçüde başarmıştır. Asırlarca Müslüman toplumların “mihver sosyal kurumu” olan fıkıh, zamanla teorik bir hüviyet kazanmış ve son yüzyılda yaşanan Batılılaşmayla birlikte bu kurumsal kimliğinden daha da uzaklaşmıştır. Günümüzde Müslüman toplumsal gerçeklik ile dinin idealleri arasındaki mesafenin tarihte hiç olmadığı kadar açılmış olması, bunun bir göstergesidir. “Fıkhın hukuksallaşması” olarak ifade ettiğimiz bu durum, fıkhın karakterinde aslî bir unsur olarak var olan hukuksal ögelerin, zaman içinde itikadî ve ahlakî diğer unsurlara baskın hale gelmesine ve samimiyete dayalı din-toplum arası ilişkilerin hukuksal bir mahiyet kazanmasına tekabül etmektedir. Bu çalışma, varlık gerekçesini “hukukun toplumsal gerçeklikten uzaklaşması” olarak takdim eden hukuk sosyolojisinin sunduğu perspektiften, fıkıh alanında yararlanılmasının imkân ve sınırlarına dair bir deneme mahiyetindedir. Eserde, sosyolojinin handikaplı yönlerinin aşılabileceği kabulünden hareketle, İslam hukuku çalışmalarında zaman zaman eksikliği görülen bütünlükçü bakışın oluşturulmasında hukuk sosyolojisinin önemli bir rol oynayabileceği üzerinde durulmaktadır. Müstakil bir alt disiplin olma potansiyeline sahip olduğu öngörülen İslam Hukuk Sosyolojisi, fıkıh üretme faaliyetine yeni bir boyut kazandıracak; fıkhî hükümlerin meşruiyeti için gerekli olan “Şâri’in hitabına dayanma” ve “metodolojik tutarlılık” çabalarına, “hükümlerin toplumsal çıktılarını” da dahil ederek günümüz toplumları için daha gerçekçi yaklaşım ve çözümler üretilebilmesine katkı sunacaktır.
Son tahlilde İslam Hukuk Sosyolojisi, akıp giden toplumsal hayatı yeniden dinin mecrasına taşıma ve dinin ideallerine yaklaştırma noktasında fıkhî düşüncenin elini kuvvetlendirme amacı taşımaktadır.