İslâm'ın Avrupa'da kamusal görünürlüğü arttıkça gerçek kendisini göstermeye başladı: Avrupa ve Avrupa değerlerinin taşıyıcısı olduğunu iddia eden ülkeler ve toplumlar farklılıklar konusunda din savaşları dönemindeki asabiyetinden ve öfkesinden hiçbir şey kaybetmemiş durumdalar. Onyedinci yüzyılda Avrupa'daki vahşet sahnelerinin motivasyon kaynağı ile bugün Müslümanlara yönelen öfkenin, daha doğrusu nefretin motivasyon kaynağı arasında özne dışında belirgin bir farklılık olduğu söylenemez: Farklı olanı yok et. Bu haliyle İslâmofobinin bir insanlığa karşı suç, nefret suçu ya da kültürel bir ırkçılık olduğunu savunan çok sayıda araştırmacı bulunmaktadır. Bu kompleks kompozisyona eklenen DAEŞ'in İslâm'a ve Müslümanlara yönelen nefretin katalizörü hatta bir dereceye kadar meşrulaştırıcısı halini alması ise meselenin sosyolojik ve politik boyutlarını daha önemli hâle getirmektedir. Tedirgin Nefret, İslâmofobi ve DAEŞ'i ayrı ayrı ve birbirleriyle bağlantılı biçimde ele alan ve bunu yaparken hukuksal kavram ve kurumları da dikkate alan ; Türkiye'de bu alanda yapılmış en kapsamlı çalışma.