Alevi metinlerinin azlığı, içeriğinin sığlığı ve yetersizliği ile ilgili değildir. Bilakis bu metinlerin azlığından
söz edenler sadece eserlerin çokluğundan değil aynı zamanda eldeki metinlerin içeriğinden de
bihaberdir. Üzerlerine düşüne vazifeyi layıkıyla yerine getirip, hem metni hem de içeriğini ciddi bir
kırıma uğratarak varlıktan yokluk çıkarma ameliyesini başarıyla tamamlamış oldular. Varolan eserleri
yok edip büyük bir boşluk oluşturduklarına göre metnin içeriğine yönelik de yeni öneride bulunmaları
mümkün hale gelmektedir. Giderek artan ve takibi de mümkün olmaktan çıkan şu erkânı bu erkânı
adıyla dillerde dolaşan ve küçük küçük risalelerle piyasaya da sürülen yeni "erkannameler", varlığın
yoklukla eşdeğer kılınmasıyla sağlanmıştır.
Bütün bu yazılardan sonra yakın tarihli ve güncel olan bu husus, konunun başlangıcının kısaca bir
değerlendirmesini zorunlu kılmaktadır. Acaba Alevilik, tarih ve kaynakları itibariyle kendisini hangi
zeminde nasıl bir yerde bağlamakta ve ilişkilendirmektedir. Söz, ne anlama gelmekte ve söze bağlı
hangi kelimelerle de ifade edilmektedir? Söz; lafız, nutuk, nefes, kelam gibi bir dizgiden zahir olanı
ifade etmek veya batının batın olarak kalmasını sağlamak için istifade edilmektedir.
Zahirin korunmasını sağlayan dizgi ise samit halidir. Suskunluk, batının korunması için değil bilakis
konuşulanın korunması içindir. Bunun için ilk söylenecek cümle şu olabilir: Söz, yazı ile örtülmektedir.
Başka bir ifade ile söz, yazı içerisine sindirilmektedir.