Gündüz hava ne kadar sıcaksa, şimdi de o kadar soğuktu. Sırtımdaki çanta, yürüdükçe
ağırlaşarak nefes alıp vermemi zorlaştırıyordu. Soluk aldığımda her yeri kaplayan tarlalardaki
yeni kırılmış tütünlerin keskin kokusu, genzimi yaka yaka ciğerlerime dolup midemi
bulandırırken, sonunda dualarım kabul oldu sanırım. Eski püskü bir kamyonet, beni geçtikten
sonra az ilerde duruverdi. Kalan gücümü toplayarak, dörtlülerini yakıp beni bekleyen
kurtarıcıma doğru koştum. Kapıyı açıp teklifsizce ön koltuğa kendimi atacakken, direksiyondaki
iri kıyım adamın soran gözleriyle karşılaşınca, elim kulpta, nefes nefese kalakaldım. Adam,
"Hayırdır hemşerim. Bu saatte nereye böyle?" dedi.
Kavurga Kızılı, işlek bir kalemin çizdiği bazen tuhaf bazen mizahi bazen dramatik insan
resimleriyle, hayata ait sahici hikâyelerin birbiri ardına ve derin bir merak duygusuyla
okunduğu, elden bırakılmak istenmeyecek bir kitap.