Herkesten öğrenilmiş bir parça ile yaşama tutunmaya çalışıyoruz. Tutunmaya çalıştıkça yoruluyor, çabaladıkça biraz daha düşüyoruz. Tüm direnmelerimizin boşa çıktığını düşünüyor, sonunda pes edip küsüyoruz. Ama bu küslük genelde en hak etmeyene yani HAYATA ve en çok da KENDİMİZE oluyor. Bizi bu hâle getirenlerdense nefret ediyoruz. Sonra da küslük ve nefret üzerine kurulmuş bir hayattan bize istediğimiz işi, eşi, maddi ve manevi imkânı, mutluluğu, güzelliği vermesini istiyor, alamadıkça daha çok küsüp nefret ediyoruz. Dışımız görünürde ne kadar güzel olsa da bir türlü bitiremediğimiz ilişkilerimizin, sonu hüsranla bitmiş ortaklıklarımızın, sevmediğimiz ama bırakamadığımız iş ve arkadaşlarımızın, küslüğün, nefretin artıklarıyla tutsak olan içimizde büyük harabelerle dolaştığımızın farkında bile değiliz.
Kendine küsüp iletişim kuramayan başkası ile iletişim kurabilir mi? Kendine yetemeyen başkasına yetebilir mi? Kendini sevemeyen başkasını sevebilir mi?
Bu kitapta biraz derine inmeye, biraz geçmişe gitmeye ve kendinle barışmaya, nefretini yenmeye, çöplüğünü temizlemeye var mısın?