Yirmi birinci yüzyılın başlarında, İslâm dünyasında müstesna bir mevkii olan Türkiye yepyeni oluşumların merkezinde olmaya aday görünüyor. Entelektüellerimiz modern çağın hakkını verme gayreti içindeler. Bu yüzyılda insanlığın ve insanımızın yaşadığı acıların tortularıyla benlikleri zedelenmiş olsa da, yirmi birinci yüzyılda çiçeklenen ümitlerle Müslüman entelektüellerimiz geleceğe daha aydınlık bakıyorlar, ama düşünceleri henüz yerleşmemiş. Ne geleneğin derin ve köklü tarihinde sükûna erebiliyor, ne de Batı'nın şaşaalı düşüncesine râm olabiliyorlar. Gelenekten koptuğu zaman yok olacaklarını da görüyorlar. Ancak sadece geleneğe gönül verdiklerinde de hayattan kopacaklarını hissediyorlar. İslâm dünya görüşüne dayanarak hayata nizamât vermeyi tahayyül ediyorlar, ama bunu başarabilecek ne entelektüel güçleri var, ne de sosyal araçları. Bir oturmamışlık hali hem düşüncelerinde hem de tavırlarında görülüyor. Bunda yadırganacak bir şey yok. İçinde bulunduğumuz çağın etkisi ve İslâm dünyasının tam geçiş döneminde olması, Müslüman entelektüellerin kimliklerini istikrarsızlaştırıyor. Kitap bu halimize aynadır. Küreselleşme olgusunu tahlille Batı modernitesinin hakimiyetini pekiştirme hamlesine bir ışık tutmak istemektedir.