Sevgili okuyucu!
-Denilir ki, karanlığın en koyu olduğu zamanlar güneşin doğum vaktidir...
Önce Haçlılar talan etti Anadolu'yu
İnsanlık Moğol belasıyla boğuşuyordu şimdi.
Sanki bir fırtına, kasırga, taun, kasıp kavuruyordu Orta Asya'dan Anadolu'ya...
Yakan, yıkan, öldüren, girdiği yerde taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmayan Moğollar, her tarafı kan gölüne çeviriyordu.
-Öyle bir vahşet ki, insanlığın en mühim sermayesi olan kitapları ve kütüphaneleri bile yakıp yıkıyor, bilim ve sanat adamlarını öldürüyor, asırlar boyunca oluşan kültürel birikimi yok ediyor, akıl almaz zulümleriyle ilerliyorlardı Asya içlerinde.
-İşte böyle bir çağda, ufkun zulüm karanlıklarıyla karardığı bir sırada.
Moğolların ayak seslerini iliklerinde hisseden Belh şehrinde / Harzemşahlar ülkesinde dünyaya geldi Mevlâna.
İşgal, savaş, kargaşa, kaos, kirli, küresel iktidar hesaplarının merkez üssü olan bugünkü Afganistan yani...
-Hangi yıllarda?
-Yıl 1207. Aylardan eylül.
Bu hikayenin devamı kitapta...