Mîzânü'l-İrfân, yirminci yüzyılın başlarında, milletimizin ölüm kalım mücadelesi verdiği
buhranlı günlerde kaleme alınmış. Öyle bir zamanda tasavvufun ana konuları, pratiğe
yansıyan yönleriyle birlikte işlenmiş.
Mîzânü'l-İrfân'ı günümüz insanıyla buluştur manın ekmek ve su kadar önemli, teneffüs edilen
hava kadar mühim olduğu inancıyla bu eserin yeniden vücut bulmasına emek verdik.
Çalışmamız ana hatlarıyla; bu kıymetli eseri meydana getiren mısrâların aslî harfleriyle
dizilişi, onun altına Lâtin hurufâtıyla okunuşu ve onun da altına mânâlarının yazılmasından
meydana gelmiştir. Okumalarda da bu sıralama gözetilirse, eserden azamî derecede istifade
edilmiş olacağını düşünüyoruz.
Bu kıymetli eser kuru bir bilgi yığını değil. Sanki müellif sıcak bir sohbet ortamında, okurla
hasbihâl ediyor. Mısralar arasında sıkça geçen; "Ey kardeşim! Ey genç! Ey gülbeden! Ey ay
yüzlü ve ey peder!" gibi ifadeler, okurun yazarla gönül bağını güçlendiriyor... Meselâ haşri,
meselâ râbıtayı, meselâ kalbin manevî paslardan arınıp cilâlanmasını, meselâ fenâ ve bekâyı
vâzıh misallerle canlandırması fevkalâde iknâ edici ve müellifin dediği gibi bu tarz bir anlatım,
benzerlerinde yok.