Sümsük otu gibi yapışıp iyi niyetimi kaşık kaşık götürdü. Yaşasın hakkaniyet, hep benimkiler mi
ölecekti. Acısı yüreğime su serpse de insanlık edip "Izdırap koca kanatlı kuştur, her gün bir dağ
aşar, azıcık sabret," diyorum anlamıyor. "Bazı ilaç terkiplerinin altında mücerreptir yazar. Bak
işte ben o sınanmış hapım. Farz et cezaevindesin, gün say bir yıla tahliye olacaksın, çığrışmak
çözüm değil," diyorum anlamıyor. Buyur kendini yırt o zaman, niye bana geliyorsun. Taşeron
firmayım sanki. Azrail'le imzalanmış iş akdim mi var ki, hizmet üretimine dair yönlendirme
yapayım. Bu müştereken üstesinden gelinecek bir durum değil. Öyle olsaydı, şuraya yazıyorum
imecenin dibine vururdum.
Leyla Polat, Ölümü Gör'de mizahi ve bıçkın üslubuyla bu sefer ölümü yokluyor. Ölüm hâlleri her
bir öyküde ele alınırken Azrail'e karşı olumsuz bir duruş sergilenmiyor. Korkutucu ve kaçınılan
bir gerçek olmaktan çıkan ölüm, herkesin yanı başında mizahi bir kapı olarak açılıyor. Okura,
şifa niyetine öyküleri okuyarak kapıdan geçmek kalıyor.