Geleneğimizde Ölenin kıyâmeti kopmuştur şeklinde bir söz vardır. Bu sözün irfânî dildeki karşılığı Ölmeden önce ölmektir. Yani irâdî ölümle kişinin izâfî varlığını yok etmesi, bir anlamda ölmesi, fenâ bulması, sonra da Hakk ile hayat bularak yeniden dirilmesi, bekya erişmesidir.
Fenâ geride kalıp bek/dirilik başladığında, artık her şey âşikâr olur ve bâtın zâhire dönüşür. Rûhânî âlem tüm ihtişamı ile ortaya çıktığında, hakîkate perde olacak hiçbir şey kalmaz. İlmel-yakîn olarak bilinenler, insanın keşfinin açılmasıyla aynel-yakîn ve hakkal-yakîn seviyesine ulaşır.
Rûhânî âlemin güzelliği, eşsizliği, sonsuzluğu karşısında, dünyâ hayatını yeteri kadar değerlendiremeyenler, bu mükâfatlardan mahrum kalırlar ve duydukları sadece derin ve yakıcı bir pişmanlıktır. Zira en büyük cehennem, Hakktan gâfil olmaktır. Cennet ise Hakka ârif olanların lütuf, rahmet ve rızâ nîmetlerine yakınlaştırılmasıdır.
Öyleyse nereye gidiyorsunuz?
Yaratıcı Kudret bu hitap ile, taşıdığı rûhânî emânetten dolayı yaratılmışların en şereflisi olan insana son bir hatırlatma yapmakta ve sanki ona: Sen donatıldığın yeteneklerinle arza değil, arşa aitsin. Artık kendine gel, aslına dön, uyan! demektedir.
Onun bu rahmet çağrısı, tüm şuurlu varlıkları kapsamaktadır; üstelik ezelî irâdesi, insana semâya giden yolu tüm yönleri ile gösterecek şekilde tecellî etmiştir. Kurânın bizden yalnızca istediği: Peygamberlerin/Erenlerin kişiliğinde örnekleşen hidâyeti izlememizdir.
Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla bilen yalnız Allhtır.