Düşünce tarihi; insan özgürlüğünün fiziksel, davranışçı, genetik, kültürel ve teolojik determinizmin çeşitli türleriyle sorgulandığı ve tasallut altına alındığı pek çok örnekle doludur. İçinden geçmekte olduğumuz yüzyılda ise sinirbilimin baş döndürücü bulguları, bu yaklaşıma yeni imkanlar sunmakta ve listeye nörobiyolojik determinizmi ilave etmektedir. Böylece zaten sınırlı kabul edilen insan hürriyetinin varoluş istirabı sürmekte; özgürlüğe yönelik her yok sayış girişimi bir trajediye dönüşmektedir. Zira özgürlüğü elinden alınan insan "teklik"ten "tekdüzelik"e, "tin"den "ten"e doğru sert ve dikey bir "düşüş"e maruz kalmaktadır. Âdemoğlu-Havvakızı, cennetten düşüşten daha ağır bir ontolojik düşüşle karşı karşıyadır. Bu tablonun oluşmasında bilgi ve düşünceyi üretenlerin, yaşadıkları çağın fikri ve pratik atmosferinden bağımsızlaşamamasının etkisi büyüktür.