Hâbil ve K?bil'le başlayan mücâdele bugün yeryüzünde farklı isimler altında sürüp gidiyor. Şiddet/savaş/terör/ölüm ve buna bağlı olarak kan ve gözyaşı sel olmuş akıyor. Ne adına olursa olsun merhametsizlik, zulüm, kabalık, bencillik, câhillik hayatın her alanını olanca gücüyle etkilemiş. Nasıl durulacak bu olaylar, nasıl düzelecek bu gidiş?
Hiç şüphe yok ki merhametin kaynağı dindir ve dinden nasîbi olmayanın merhametten de nasîbi yoktur. İnsanlık dünyası günümüze kadar merhametten ne öğrenmişse bunu, vahyin yeryüzündeki temsilcileri ve tebliğcileri olan peygamberlere borçludur. Peygamberler merhamet elçileridir ve Yaratıcı Kudret tarafından insanlığa merhameti öğretmek üzere gönderilmişlerdir.
Bu anlamda Hz. Peygamber en büyük kıyâmettir. Çünkü O, en büyük değişimin mimarıdır. Bu yüzden O'na "âhir zaman peygamberi" denmiştir. "Âlemlere rahmet olarak gönderilen" peygamberin "son peygamber" oluşu, O'nun aynı zamanda merhametin de "son çağrıcısı" olduğunu bize anlatmaktadır. İnsanlık, unuttuğu merhameti yeniden öğrenmede O'nun çağrısına kulak vermek zorundadır. O, Son'dur ve O'nun çağrısı, tüm insanlığın telâfisi mümkün olmayan gidişâtına son alternatiftir. Dileğimiz, içinde yaşadığımız çağın bir "Merhamet Çağı"na dönüşmesidir.
İşte bu mütevazı çalışmamızın amacı -suya atılmış bir taşın oluşturduğu daireler gibi- insânın kendinden başlayan ve gittikçe büyüyen merhamet dairelerini elimizden geldiğince tanıtmak ve yansıtmaktır. Buz çölünde yol alanlara, taş kesilmiş kalplere bir sıcaklık olması ümidiyle, zulmün ve merhametsizliğin çağdaş karanlığına bir mum yakmaya çalıştık. Titrek, zayıf ve cılız ışığımızın hiç sönmeden, gittikçe Nûr'a dönüşerek güzelliklere vesile olması niyâzıyla.