Tasavvufun dînî düşünce gelenekleri arasında kendisine yer bulması, büyük ölçüde, hicrî dördüncü yüzyıldan itibaren telif edilen klasik eserler vasıtasıyla mümkün olmuştur. Serrâc’ın el-Lüma‘, Kuşeyrî’nin er-Risâle ya da Gazzâlî’nin İhyâu ulûmi’d-dîn gibi eserlerinde tasavvuf, İslâm’ın ahlâk ve maneviyatına odaklanan ve Ehl-i Sünnet’in temel itikat ve ibadet prensiplerine uymayan eğilimleri ve iddiaları dînî düşünceden ayıklayan bir “dînî ilim” olarak savunulmuştur. Sûfîlerin Ahlâkı başlığıyla yayına hazırladığımız Edebü’l-mülûk, hem özgün telif tarzı hem de içerdiği meseleler bakımından bu bakış açısını en iyi yansıtan örneklerden biri olmasına rağmen, gerek akademik araştırmalarda gerekse genel okuyucuya ulaşmada “kayıp halka” olarak günümüze ulaşmıştır. Bu çalışma, halihazırda diğer tasavvuf klasiklerinin çevirilerine kolayca ulaşabilen Türk okuyucusunu ilk kez bu kayıp halkayla buluşturmayı amaçlamaktadır. Ünlü mutasavvıf-âlimlerden Ebû Mansûr Ma‘mer el-İsfahânî’nin (ö. 418/1027) kaleme aldığı bu eser, küçük hacmine rağmen, tasavvufun dînî ilimlerle ilişkisini, sûfîlerin temel yaklaşımlarını ve tasavvufun tartışmalı konularını “edep” kavramı etrafında başarılı bir şekilde örgütleyerek kendisinden önceki tasavvuf literatürünün kapsamlı bir özetini verir. Sûfîlerin yolunu “tasavvufî” duyarlılıktan ödün vermeden izah eden Edebü’l-mülûk, bu yönüyle hem tasavvufun ne olduğunu öğrenmek isteyen genel okuyucu için hem de tasavvuf araştırmalarında gözden kaçan boşlukları doldurabilmek için vazgeçilmez bir eser mesabesindedir.