Tarkovski olmak, onun fikirlerini, değerlerini ve sinemasını günümüze dek yaşatan teknikleri ödünç almakla mı mümkün? Ya da onun yaşadığı hayatı yaşamadan, gördüklerini görmeden, o ülkede ve çevrede yetişmeden Tarkovski olmak mümkün mü? Bugün dünyada kabul gören bir sinema dilini mimesisçi anlamda taklitle Tarkovski olunur mu?
1986'da sinemaya ve hayata veda eden ancak filmleriyle nefes almaya, yeni yönetmenlere nefes olmaya devam eden Tarkovski, Sovyetler Birliği'nin kültürel değerlerinden, tarihinden, coğrafyasından, insanından, havasından, suyundan beslendiği kadar, Avrupa'nın ve dolayısıyla Hristiyanlığın kadim dinsel ve kültürel değerlerinden de beslenir. Ama bunun yanında öğrencilik yıllarından başlayarak geliştirdiği sinematografik teknikleri de kullanır. Teknik, onun felsefi olarak temellendirdiği bazı fikirleri dayanak alır.
Tarkovski sineması bunların hepsidir. Fikirler, yaşantı, çevre, inançlar, tarih, psikoloji, toplum ve daha pek çok şey.. "Tarkovski olmak", dünyanın farklı ülkelerinden yönetmenlerin ortak bir sorunsalıdır. Türkiye'de de 80'lerden itibaren benzer sorular sorulmuş ve bugün de sorulmaya devam etmektedir. Kitap, Tarkovski'nin İzsürücü filminden esinle çekilen Buğday filminden yola çıkarak, Kaplanoğlu'nun bu yolda bir kilometre taşı olmakla kalmayıp nasıl Tarkovski olunabileceğinin de ipuçlarını verdiğini savunuyor.