Çalışmaya başlarken amacım bir "trekking rotası" oluşturmak ve bu rotanın kitabını yazmaktı. Ancak araştırmalarım beni arkeoloji ve tarihin içine gömdü. Orada Homonadalarla tanıştım. Bu kavmin tarihin derinliklerinde kaybolmuş ilginç hikayelerini, garip savaşlarını, teslim olmaktansa açlıktan ve susuzluktan ölmeyi yeğlediklerini gördüm. O anda Homonadalara büyük bir saygı duydum. Tıpkı komşu İsaurialıların düşmana teslim olmaktansa diri diri kendilerini yaktıklarını öğrendikten sonra onlara duyduğum saygı gibi. Bozkırlı Çiçero, Bosrumlu Heredot, Amasyalı Strabon ve daha nice antik çağın önemli isimlerinin eserlerinde buldum onları.
Bu çalışma Seydişehir'in Akseki'nin antik çağ tarihine ayna tuttuğu için de bir ilktir. Bir yandan Akseki'nin ve Seydişehir'in dağlarında ekibimle birlikte antik yolların izini sürdüm bir yandan bu yolun gerçek hikayesini kitaplarda aradım. Tüm bu keşif ve araştırmalarım sonucunda adı bile bilinmeyen Anadolulu bir halkı tanıdım, Homonadların çılgın öyküsü ve hazin sonu aklımdayken onların Torosların zirvelerindeki kalelerine çıkıp oturdum. Onları sevdim ve onların seslerinin sindiği, terlerinin aktığı yollarda yürüdüm.