Şunu özellikle hatırlatmak isteriz ki, günümüz dünyasında hemen hemen hiçbir millet, orijinini tam olarak koruyabilmiş değildir. Bu durum, elbette ki Türk milleti için de geçerlidir. Peki o zaman biz kime Türk diyeceğiz? Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk, 10. yıl Nutku'nda bu sorunun cevabını: "Ne Mutlu Türküm Diyene!" demek suretiyle vermiştir. Gerçekten, "Türk" kavramının yeniden tarih sahnesine çıkmasında baş rolü oynayan Atatürk, "Türk"ü hiçbir zaman kesin çizgilerle tarif etmemiş, ona açık ve kesin bir kimlik vermemiştir. O, Türk'ün temel elliklerini, ırkî hususiyetlerini belirlemeye çalışmış ise de, yine de bunu kesinleştirmemiştir. Çünkü O, derin sezgisi sayesinde, bunun bir kabullenme, ait olduğunu hissetme, mensubiyet şuuru ve sahip çıkma bilinci olduğunu bilmiştir. Demek oluyor ki, önemli olan, Türk olup olmamak değil, kendimizi Türk hissetmektir. Atatürk'ümüzün de dediği gibi, Türk olup olmamak, başka birilerinin karar vereceği bir husus değildir. Türk olup olmamaya karar vermek, kişinin bizatihi kendi hakkıdır. Bu karara hiç kimse müdahale edemez, etmemelidir. Çünkü Türk olmak için, Türk özelliklerini taşımak çok önemli değildir. Önemli olan, insanın kendisini Türk hissetmesi, kendi kendine "ben Türk'üm" demesidir.